Soru ve Cevaplar
AKUPUNKTUR VE NÖRALTERAPİ'NİN FARKLILIKLARI
Ülkemizde Akupunktur son dönemlerde artan bir ilgi görmektedir, çünkü pek çok yerde Sağlık Bakanlığının onayladığı Eğitim programları başlatılmıştır. Bu gelişme oldukça sevindiricidir.
Ancak bu seminerlerde Akupunktur eğitmenliği yapmakta olan bazı meslektaşlarımın Akupunktur ve Nöralterapi arasındaki benzerliği baz alarak, Nöralterapi’yi “kaba bir akupunkturdur” diye tanımlamaları ilginçtir. Yapılan bu yanlış değerlendirme, bu meslektaşlarımın Nöralterapi hakkında hiçbir bilgileri olmadığından kaynaklanmaktadır.
NÖRALTERAPİ VE AKUPUNKTUR ETKİ MEKANİZMALARI VE KULLANIM ALANLARI
Bu bağlamda, Nöralterapi ve Akupunktur’un ortak yanları, benzerlikleri ve etki mekanizması ve aralarındaki farklılıkları geniş bir bakış açısıyla değerlendirmek gerektiğini hissettim.
AKUPUNKTUR
Doğada, nasıl ki “gece-gündüz”, “soğuk-sıcak”, “acı-tatlı” gibi zıtlıklar dengesi varsa, insan vücudunda da böyle zıtlıklardan oluşan bir denge sistemi vardır. Bu sisteme “yin” ve “yang” dengesi veya diğer bir adıyla vejetatif sinir sistemi denir. Sağlıklı kimselerde bu denge yerindedir. Bu denge bozulmaya başladıkça rahatsızlık ortaya çıkmaya başlar. İleri derecesi, hastalık dediğimiz bozulmadır.
İnsan sağlığı üzerinde etkili olan onbinlerce neden vardır buna bir kaç örnek verilebilir; kullandığımız kimyasal ilaçlar, beslenme hataları, fast-food tarzı ayakta ve hızlı beslenme, stres, gerilim, öfke, zor hayat şartları, hareket azlığı, suni gıdalar ve katkı maddeleri, sigara ve alkol gibi zararlı maddeler, aşırı sıcak ve soğuklar, cereyanda kalma, hava kirliliği, rutubetli ortam, tuvalet alışkanlığı bozukluğu, Elektrosmog olarak bilinen elektriksel kirlenme, çevre kirliliği ve giydiğimiz elbisler dahi hep bu dengeyi bozan sebeplerdendir.
AKUPUNKTURDA TEDAVİ PROTOKOLÜ
Akupunkturda etki belli noktalara iğne batırmakla sağlanır. GÇT (Geleneksel Çin Tıbbı) Vücut Akupunkturu’nda daha önce tespit edilmiş yaklaşık 361 noktaya iğne tatbik etme işlemiyle bir etki başlatılır. Bu noktaların yaklaşık %80’ni trigger (tetik) noktalarıdır. Bunlar ana meridyenler veya kanallar üzerinde duran ve belli etkinlikleri deneyimsel olarak tespit edilmiş noktalardır.
Akupunktur’un bilinen başlıca etkileri şunlardır:
· Analjezi
· Vegetatif sinir sisteminin regülasyonu (Akupunktur VSS’ni regüle etmesine rağmen eğer iletide engeller varsa etkinliğini yitirir.)
· Sedasyon
· Gevşeme
· Immünstimülasyon
· Vazodilatasyon
Akupunktur’un bu etkileri anatomik, histolojik, embriolojik, biyo-fiziksel, biyokimyasal, nörofizyolojik, fizyolojik mekanizmalarla açıklanmaktadır. Özellikle analjezik etkisi üzerine yapılmış birçok bilimsel çalışma yayınlanmıştır.
Birçok ağrı türünde Akupunktur’un plasebo’dan anlamlı bir şekilde daha etkin olduğu, Kronik ağrılarda da etkinliğinin morfinle karşılaştırılacak kadar yüksek olduğu yapılan kontrollü çalışmalar sonucunda saptanmıştır.
Yan etkileri ve komplikasyonları oldukça seyrek görülür. Bazen hastaların şikayetleri artabilir, bu doktor’un fazla ve/veya kuvvetli stimulus vermesinden kaynaklanır ve birkaç saat içinde geriler.
Sık görülen bir başka komplikasyon vazo-vagal tonus artışıyla birlikte bayılmadır. Bundan korunmak için de özellikle ilk seanslarda hastayı mutlaka yatırarak tedavi etmek daha iyi olur.
Akupunktur’la tedavi edilen hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır. Önceleri akupunktur koroner kalp hastalıklarında, kalp ritim bozukluklarında, kolesterol yüksekliğinde, gut hastalığında, artrozlarda, behçet hastalığında destekleyici önemli bir tamamlayıcı tıp metotodur.
Ayrıca yaralanma, yırtılma, menisküs yırtığı, romatoid artrit, ameliyat yara ve sekel izlerinin, cilt kırışıklıklarının onarım ve tamirinde, sellülitte nöralterapi ile birlikte uygulandığından oldukça iyi neticeler alınmaktadır. Sütü gelmediği için bebeğini emziremeyen annelerin sütü, akupunktur tedavisiyle gelmektedir. Hamilelerde mide bulantısı, baş ağrısı gibi şikayetler akupunktur tedavisiyle yok olmaktadır.
Spor yaralanmalarında sporcu istirahat süresi en az yarı yarıya kısalmaktadır. Sık sık grip, nezle, anjin, faranjit, kulak iltihabı olan çocuklarda bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilip, bu hastalıklara yakalanma riski oldukça azaltılmaktadır. Stres, gerilim, yüksek tansiyon düzelir ve böylece şikayetler kısa zamanda ortadan kalkmış olur.
NÖRALTERAPİ
Nöralterapi’nin felsefesi ve uygulama alanları kitaptan çok kapsamlı olarak anlatılmış olmasına karşın kısaca burada tekrarda bütünsellik içinde belirtmekten fayda var.
Nöralterapi 1920'li yıllarda Huneke soyadında iki Alman doktorunun, daha önceleri uygulanan ancak unutulmaya yüz tutmuş olan bir yöntemi tekrar kullanmaya başlamaları ve birtakım tesadüfleri iyi gözlemlemeleri sonucu ortaya çıkmış bir tedavi yöntemidir.
Nöralterapi lokal etkisinin yanı sıra bugün kibernetik etkileşim ile birlikte sinirsel, hormonal, hücresel, psişik bir düzenleme sistemi ile etki yaptığı kanıtlanmıştır.
Nöralterapi’yi ilk keşfeden ve uygulayan Huneke kardeşler Akupunktur’u bilmiyorlardı ve etki sağlamak için Lokal Anestezik kullanıyorlardı. Dolayısıyla Nöralterapi Akupunktur’dan etkilenerek gelişmiş bir yöntem değildir. Nöralterapi sadece belli noktalara uygulanan enjeksiyonlar değildir. Çünkü Nöralterapi bedende bulunan tüm anatomik oluşumları, temel maddeyi, bağ dokusunu ve Vegetatif Sinir Sistemi’ni temel alır. Nokta enjeksiyonları dışında eklem içi, skar, bozucu alan, ganglion, kas, sinir ve trigger nokta enjeksiyonları vardır.
Bedende hastalıklar ortaya çıkmadan önce bazı değişiklikler oluşur. Çoğu kez modern tıbbın açıklayamadığı ve hastanın kendi psikolojisi ile ilgili olduğu söylenen rahatsızlıkların temelinde, hastanın zorlanan vejetatif sinir sistemindeki düzensizlik olduğunu ortaya çıkaran bir bilim dalıdır.
Nöralterapi, refleks tedavileri içinde en etkin sonuçları olan bir Regülasyon tedavisidir. Nöralterapi’de hastalıkların zaman bağlantısı çok önemlidir. Hastalığın nasıl ve neden sonra ortaya çıktığı tanı açısından çok önemlidir.
Türkiye’de bu tedavi şeklini dört - beş yıl öncesine kadar sadece Almanya’da bulunmuş ve eğitimini almış hekimler uyguluyordu. Ancak dört – beş yıldır Türkiye’de her geçen gün artan bir ilgi gören ve birçok hekimin eğitimine katıldığı bir tedavi şekli olmuştur.
Bundan dolayıdır ki sadece Akupunktur yapan bazı hekimler “Nöralterapi’nin Akupunktur’un kaba bir şekli olduğu ve noktaları tam tespit edemeyenlerin daha geniş bir alana Lokal Anestezik enjeksiyonu yaptığı” gibi yanlış ve haksız bir kanıya sahip bulunmaktadırlar.
Böyle bir iddiada bulunanların öncelikle uygulayıcısı oldukları konuda gerçekten bilimsel bir altyapıya sahip olup olmadıkları ve eleştirdikleri konuda en azından birkaç önemli yayın okumak zahmetine girip girmedikleri ve bu sözlerin neden ve nasıl arkasında duracakları konusunda kendilerinden emin olup olmadıkları konusunda bazı çekincelerim var.
Nöralterapi iki temel mekanizma ile çalışmaktadır. Bunlardan birincisi segmental mekanizmadır. Burada rahatsızlığın uzandığı segmente yapılan anestezik enjeksiyonu ve bu segmentin spinal kord ile olan bağlantısı esastır. İkincisi ise rahatsızlık sahasının (bozucu alan) ortadan kaldırılmasıdır. Bu bölgeye yapılan enjeksiyon semptomların aniden eliminasyonu ile sonuçlanır biz buna Nöralterapi’de sekunden fenomen yani saniseyel etki veya Yıldırım Fenomeni olarak adlandırıyoruz.
Segment tedavisi segmentin bütün kısımlarının, segmentin içindeki önemli proseslere karşı, uniform bir bütün olarak rol oynaması ile ilgilidir. Stimulus sipnal kord yolu ile periferden, respectif segmentle asosiye olmuş organa ulaşır (cutivisceral refleks yol), ya da organdan spinal kord yolu ile diğer organa ulaşır (viscerovisceral refleks yol).
Bütün nörovejetatif sistem fonksiyonları humoral, selüler, nerval ve hormonal düzenleyici mekanizmaların aralarındaki ayarlamalar sonucu sistemdeki reaksiyonlara katılımı ile ilişkilidir. Bu mekanizmaların sadece birinde oluşacak herhangi bir bozukluk bütün sistemin fonksiyonel düzensizliği ile sonuçlanacaktır. Yani hastalık yalnızca bir organı değil, bütün vücudu etkileyecektir.
Bozuk segmental dokuya lokal anestetik ile yapılan Nöralterapi yalnızca patolojik refleks yolları kesmekle kalmaz, aynı zamanda bozuk hücre membranını doğru potansiyele repolarize ederek, vejetatif fonksiyonları normal hâle getirmeye de yarar.
Vücudun herhangi bir yerindeki önceden geçirilmiş veya hâlen varolan lokal irritasyonlar (kimyasal, fiziksel veya travmatik) patolojik bir saha veya başka bir deyişle bozucu alan haline gelebilir ve nörovejetatif sistemde iletimi bozarak diğer vücut fonksiyonlarının bazılarında da rahatsızlığa neden olabilir. Bu sahaya lokal anestetikle uygulanan Nöraltedavi bu disfonksiyonu düzeltebilir ve semptomlarda ani bir düşüş gözlenebilir. Bu bozucu alanlar sıklıkla kafa bölgesinde özellikle de dişler, tonsiller ve paranasal sinüslerde lokalizedir. Oysa Klasik Akupunktur yaklaşımında böyle bir geniş bakış açısı yoktur.
Yaşam sadece madde ile sınırlanmış değil, aynı zamanda enerji ile de bağlantılıdır. Bir hücre zarının normal şartlarda, dinlenme durumunda dış tarafta pozitif, iç tarafında negatif yükü vardır. Bir uyarılma söz konusu olduğunda zarın sodyum iyonlarına olan geçirgenliği birden artınca sodyum iyonları o kadar ani ve hızlı olarak iç tarafa akarlar ki, dış ve iç yüzeyler arası potansiyel farkı yok olur ve hatta iç yüzde dış yüze oranla daha fazla bir pozitif yük toplanır ve bu halde normal dinlenim potansiyeli ortadan kalkar (depolarizasyon). Bu durumda potasyum iyonları hücreyi terk etmiş ve sodyum iyonları da hücre içine girmiş durumdadır.
Normal şartlar altında depolarizasyonun oluşundan hemen sonra zarın porları sodyum iyonlarına karşı geçirgenliğini yeniden kaybeder. Bu durumda potasyum iyonları hücreye geri döner ve sodyum iyonları hücreyi terk eder ve hücre membranı tekrar impermeabl hale gelir. Böylece normal dinlenim potansiyeli geri gelmiştir (Repolarizasyon).
Normalde hücrenin içerdiği potansiyel 40-90 milivolt kadardır ve bu potansiyel her stimülüs ile düşer (Depolarizasyon) ve hemen ardından gerekli enerji oksijen metabolizmasından sağlanmak suretiyle hücre yeniden şarj olur (Repolarizasyon).
Ancak bazen çok kuvvetli bir stimülüs yani uyarı karşısında veya stimülüsün uzun sürmesi, kronikleşmesi sonucu hücre yeniden repolarize olmayı başaramaz. Sürekli depolarize halde kalır ve bu nedenle zayıflamış veya hastalanmış hücre, aktivitelerini daha fazla entegre edemez ve fonksiyonlarını sürdüremez.
Sürekli depolarize halde kalan hücrenin membran potansiyeli sıfır milivolta kadar düşmüştür. Bu durumda Nöralterapi için kullanılan lokal anestetik, içerdiği yaklaşık 290 milivoltluk potansiyel ile hücreyi hiperpolarize eder. Enjeksiyonlar tekrarlandığında hücre normal potansiyeli olan 40-90 Mv’.u depolayana kadar, hücrede bir miktar potansiyel bırakır.
Nöralterapötik ajanın bozulmuş sahaya gelmesi ve içerdiği yüksek potansiyeli ile bozulmuş hücre membran potansiyelini repolarize etmesi, böylece stabilizasyonunu sağlaması, yalnızca nörovejetatif sistemdeki düzensizliği ortadan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda nöral, humoral, selüler ve hormonal etkinliği de restore eder.
Sonuç olarak görülmektedir ki, enjeksiyonların tekrarlanması neticesinde hücrelerin repolarizasyon yeteneği ve kendiliğinden gerekli potansiyelde kalabilme yeteneği gelişmekte ve bu da rahatsızlığın giderilmesinde önemli ölçüde rol oynamaktadır.
Avrupa’da tüm ağrı tedavi merkezlerinde ve Regülasyon terapilerinde Nöralterapi en sık uygulanan bir tedavi metodudur. Bu tedavi metodu sayesinde hastalar ağrılarıyla ve kronik şikayetleriyle yaşamak zorunda kalmıyorlar.
Bunlar arasında migren, gerilim tipi baş ağrısı, boyun-sırt ve bel ağrıları, boyun ve bel fıtıkları, kulak çınlaması ve baş dönmeleri, unutkanlık, nevralji, organik fonksiyon bozuklukları, her türlü eklem fonksiyon bozukluğu ve ağrıları, spor yaralanmaları, varis ve selülit tedavisinde, uyku bozukluğu ve düzensizliğinde, bozucu alan tedavisi bunlardan bazılarıdır.
Ameliyat sonrası ortaya çıkan nedbe dokuları pek çok hastalığa neden olmaktadır. Aksi ispat edilmedikçe tüm skarlar problem teşkil edebilirler. Oysa böyle bir bilgi Klasik Akupunktur’da yoktur.
Akupunkturda tedaviye direnç gösteren vakalar olduğu bilinmektedir ancak bozucu alan mantığı ve kavramı yoktur. Oysa bozucu alanın eliminasyonu ve terapisi Nöralterapi için önemli bir yaklaşımdır. Sadece nedbe dokuları değil, geçirilmiş bir hastalık, kullanılmış ilaç, bağırsak florasındaki bozukluk, yaşadığımız ev, içtiğimiz su, kullandığımız cep telefonu, geçirdiğimiz diş tedavileri, doğum ve özellikle sezaryen ile yapılan doğumlar, giydiğimiz elbiseler hepsi birer bozucu alan olabilir.
Nöralterapi ana ilkelerinden biri bu bozucu alanları ortadan kaldırmaktır.
NÖRALTERAPİDE TEDAVİ PROTOKOLÜ
1- Kapsamlı Anamnez ve Muayene:
Nöralterapi’de hastadan alınan anamnez bazı yönleriyle farklılıklar gösterir. Bu kapsamda alınan genel anamneze ek olarak, kişiyi Nöralterapi yaklaşımı ile değerlendirecek özel bir öykü alma zorunluluğu vardır. Çünkü hastalığın ortaya çıkışı ile aynı zamana denk gelen olaylar arasındaki zamansal ilişkiyi kurmak çok önemlidir.
Cerrahi girişimler: Geçirilen bir ameliyat veya diş tedavisi sonrası hastada ortaya çıkan değişiklikler nelerdir? Bunların hastanın yakınmalarının ortaya çıkması ile bir bağlantısı var mıdır?
Travmalar: Yakınmaların ortaya çıkışından önce bir travmanın söz konusu olup olmadığı sorgulanmalıdır. Bu travma lokal olarak vücudun herhangi bir yerinde olabileceği gibi yaygın da olabilir.
Geçirilmiş olan hastalıklar: Yakınmaların ortaya çıkması ile ilgili olabilecek önceden geçirilmiş bir hastalık, kullanılan antibiyotik veya ilaç suistimali söz konusu mu?
Duygusal yoğunlaşmalar ve travmalar: Yakınmaların ortaya çıkması, geçirilen bir duygu yoğunluğundan sonra mı meydana gelmiş? Stres, yas, hüzün, sıkıntı ve öfke ne zamandan beri var?
2- Lokal/Yüzeyel Tedavi:
İlk yaklaşım lokal tedavidir. Lokal olarak ağrı veya sorun neredeyse, oraya quaddel şeklinde enjeksiyonlar yapılır.
Yapılan Fizik Muayene sonucu tespit edilen trigger noktalara Lokal Anestezik enjekte edilir. Akupunktur noktaların %71-80’ni trigger noktalarıdır. Bir trigger noktası aktifse o bölgede lenfatik disfonksiyon olduğu aşıkardır. Akupunktur mantığıyla o noktanın ağrılı veya hassas olması önem arzetmez çünkü Vücut Akupunktur noktaları her zaman sabittir ve tespit edilebilir. Yapılan tanı çerçevesinde tedavide fayda sağlayacağı düşünülen nokta uyarılır.
Oysa Nöralterapi’de aktif hâle gelmiş ve patolojik refleks veren bu noktanın regülasyonu amaçlanır. Çünkü trigger noktaları adale içinde lenfatik akımın birikime uğradığı lokal hassas noktalardır. Lenfatik sistem tek yönlü bir yoldur ve dokuda organda meydana gelmiş olan artık maddelerin taşınmasını amaçlar. Yüzeyel enjeksiyon yöntemi, özel Akupunktur noktalarına da (aku-noktaları) yapılabilir. Akupunktur, perivasküler sempatik pleksusu, sempatik ve parasempatik sinir liflerini tedavi eder. Bunlar, iğne ucundaki sinyali aksiyon potansiyeline çevirebilen vücuttaki tek yapılardır. Aku-noktaları gerçekte yoktur; Bu noktalar özellikle kan ve lenf damarlarının etrafındaki otonomik sinir liflerinin yoğun olduğu yerlerdir (araştırma: Schnorrenberger, Almanya).
Vücut, kulak, saçlı deri, ağız içi, dil ve diğer bölgelerde bulunan aku-noktaları olarak tanımlanan yerler otonomik sinir sisteminin düzenlenmesi açısından çok önemlidir. Bunun Geleneksel Çin Akupunkturu tedavisine göre avantajı, uygun ilaçların aku-noktalarına enjekte edilmesi ile sempatik liflerden zengin bu bölgeden başlayan uyarıların dramatik olarak etki göstermesidir.
Bu pencereden bakıldığında Akupunktur mantığıyla yaklaşımda bile Lokal Anestezik uygulamak Akupunktur noktasına batırılan iğneden daha regüle edici bir özelliğe sahiptir.
Belki bu açıdan bakıldığında Enjeksiyon Akupunkturu tanımlanması yapılabilir. Ancak Nöralterapi sadece lokal enjeksiyonlarla sınırlı olmayıp daha kapsamlı bir yaklaşımı içermektedir.
Oysa Akupunkturistlerin nöralterapi için söyledikleri ve aku noktalarına Lokal enjeksiyonlar Nöralterapi’nin en fazla %25 lik bir kısmını temsil etmektedir. Kitabın bütününe baktığınızda terapinin lokal sabit noktalardan ziyade farklı yaklaşımlar içinde olduğu görülecektir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları iddiasıyla söylemde bulunan akademik sıfatları ne olursa olsun bu hekimlerin öncelikle nöralterapinin ne olduğu konusunda biraz emek vermeleri gerekir.
3-Segmental ve Derin Enjeksiyonlar:
Lokal tedavinin yetersiz olduğu durumlarda artık segmental tedaviye geçilir. Segment tanımı dermatomla aynı değildir; segment dermatomu kapsar. Segmental tedavinin esası, herhangi bir irritasyonun segmentin tamamında veya bir bölümünde refleks cevap vermesi ve medulla spinalis üzerinden yol bularak periferden organa ve organdan perifere bir etkileşimin meydana gelmesidir (kutaneo-visseral refleks hattı). Akupunktur’dan fayda görmeyen hastalara da ilk yapılacak uygulama şekli segmental ve derin Lokal Anestezik enjeksiyonları olmalıdır.
HEAD ve MACKENZIE hastalıklı bir organın, düzenli ve sınırları kesin olarak belirlenmiş cilt ve cilt altı zonlarda çeşitli reaksiyonlar yarattığını izlemişlerdir. Buradan hareketle herhangi bir organın, bedenin belli bir yüzeysel bölgesi ile kutaneo visseral refleks kanalları aracılığı ile iletişimde olabileceği sonucuna varmışlardır. İnsan bedeni, servikal bölgede 8, torakal bölgede 12, lomber bölgede 5 ve sakral bölgede 5 tane olmak üzere toplam 30 segmente bölünebilir. Bir segment içinde bulunan tüm oluşumlar birbirleriyle ilişki içindedirler. Bu nedenle segment içinde ortaya çıkacak bir engel veya uyarı sadece sorunlu bölgeyi değil, tüm segmenti etkileyecektir. Nöralterapi’de bu mekanizmadan yararlanılmaktadır. Örneğin bir segmente yapılan quadel veya periost uyarısı sadece uygulama yapılan yerle sınırlı kalmayıp, segment içinde bulunan organ, adale ve diğer tüm yapıları da olumlu olarak etkilemekte ve o bölgenin kanlanmasını artırmaktadır.
Segment ayrıca diagnostik açıdan da önemlidir.Yapılan inspeksiyon ve palpasyon ile segmentte gözlenen renk değişiklikleri ve adalelerin tonusu, organ ve eklemlerin fonksiyonları bize hasta hakkında bilgi vermektedir. Hatta o alan içindeki bozucu alanlar da, bölgesel cilt ve cilt altı değişiklikleri yapabilirler. Başarılı bir tedavinin sonucunda, segment içindeki tonus ve turgorda da düzelme ve iyileşme görülür. Segment terapisi Nöralterapi'de önemli bir terapi yaklaşımdır.
İrrite olmuş segmente yapılan prokain enjeksiyonuyla, membran polarizasyonu sağlıklı hale getirilerek, refleks hatlarındaki patojen iletiler ortadan kaldırılır ve normal iletinin oluşması sağlanır. Böylece tüm vejetatif işlemler optimal fonksiyonlarına geri dönerler.
Derin enjeksiyonlara örnek olarak ise sakroiliak eklem enjeksiyonu verilebilir.
Dikkat!! : Birkaç damla prokaini doğru yere kullanmak, litrelerce ilaç kullanmaktan daha anlamlı ve etkilidir.
Yapılan her uygulamadan 24 saat sonra hasta kontrol edilmeli ve yakınmalarda ortaya çıkan değişiklikler kayıt edilmelidir. Tedaviye cevap alınıyorsa, hastalık iyileşinceye kadar segmental uygulamaya devam edilmelidir. Eğer tedaviye cevap alınamıyorsa hastanın anamnezi tekrar gözden geçirilerek, hastalığın zamansal ilişkisi yeniden değerlendirilir.
4- İntra ve paravasal İnjeksiyon:
Özellikle VSS disfonksiyonun ön planda olduğu hastalarda bu yaklaşımla yardımcı olunmaktadır. Klasik Akupunktur anlayışında VSS disfonksiyonunun önemi pek ön planda değildir.
5- Ganglion Tedavisi:
Tedaviye cevap alınamayan durumlarda, üst etki yapan organlara müdahale etmek gerekir. Bu anlamda rahatsızlığın olduğu bölgede bulunan ganglionlar da tedaviye dahil edilir. Ganglion enjeksiyonu yapmak, ganglion detoksifikasyonu için en hızlı yoldur. Gangliyonların modern tıpta bilinen etkilerinin yanı sıra sempatik dalların çok önemli olduğunu biliyoruz. Gangliyon terapisi Nöralterapi’nin belkemiğidir.
Akupunktur’da böyle bir yaklaşım olmadığı gibi böyle bir etkinin olabileceği varsayımı bile yoktur. Her sempatik gangliyon injeksiyonu yapılan uygulama yerinde ve bölgesinde kalıcı bir etkisi olduğu ve regülasyon terapisinin vazgeçilmez bir parçası olduğu bilinmelidir.
Akupunktur ile uğraşan hekimlerin Nöralterapi’de öğrenmesi ile günlük uygulamalarında başarılarının daha artacağı ve iyileştirme sürelerinin kısalacağı kanaatindeyim. Nöralterapi tek başına uygulabileceği gibi Akupunktur’la çok iyi kombine edilebilecek bir metottur.
6- Bozucu Alan Tedavisi:
Yukarıda da belirtildiği gibi vücudun herhangi bir yerinde önceden geçirilmiş veya hali hazırda var olan lokal bir irritasyon, patolojik bir saha (bozucu alan) haline gelebilir ve Nörovejetatif sistemi bozarak vücut fonksiyonlarının bazılarında bozukluklara neden olabilir. Bu nedenle tedaviye cevap alınamaması durumunda, bozucu alanların araştırılarak tedavi edilmesi son derece önemlidir. Tabii ki ilk başta Adler noktalarının hassas olup olmadığının incelenerek sorunlu olan bölge veya alanın regüle edilmesi gerekmektedir.
Bugün karşımıza çıkan hastaların en azından %30 bozucu alan kaynaklı olduğu biliniyor. Bozucu alanı elimine etmeden başarı sağlamak mümkün olmuyor. Bozucu alan eliminasyonunda en etkin terapi şekli ise Nöralterapi’dir.
Bozucu alanların yaklaşık %30 ağız çene diş komleksinde olduğu unutulmamalıdır. Hastalıkların tedavisinde Nöralterapi’ye ek olarak Akupunktur, manuel terapi, manyetik alan, biyofoton, homeopati, ozon terapi, kolon hidroterapi vb diğer tamamlayıcı tedavilerden faydalanmak, biz hekimlerin başarısını daha da artıracaktır.
Sonuç olarak: Tedavide yaklaşım nasıl olmalıdır ?
Hastanın iğne fobisi varsa akupunktur veya Nöralterapi’den ziyade gerek Akupunktur noktalarına ve gerekse Nöralterapi uygulanacak lokalizasyonlara soft lazer ile tedavi yapılması doğru olur.
Ancak soft lazer kullanırken de en iyisi procain dalga boyunu Lazer + Manyetik Alan aracılığı ile hedefe gönderen Dr. Lüdwig’in geliştirdiği bir kombinasyon cihazı ile çalıştım. Bu cihaz ile bildiğim en etkin soft lazer cihazından daha başarılı sonuçlar gözlemledim.
İğne fobisi olmayanlar!
İğne fobisi olmayan ve herhangi bir VSS disfonksiyonu bulunmayan hastalarda mikrosistem akupunkturuyla başlamak anlamlı olabilir. Hızlı bir etki ve sonuç amaçlanıyorsa nöralterapiye öncelik verilmelidir. Çünkü nöralterapinin etkisi çok hızlı olmakta ve regülasyon erken başlamaktadır.
Terapiye direnç gösteren ve rahatsızlığı belli bir olaydan sonra başlamış hastalarda ise tartışmasız en etkin yöntem Nöralterapi’dir. Çünkü sorunun kaynağı bozucu alandır ve bir an önce elimine edilmesi gerekmektedir. Bozucu alan elimine edildikten sonra hastanın psikolojik yapısını desteklemek ve enerji regülasyonunu sağlamak için mikro sistem Akupunktur’dan faydalanabilinir.
Akupunktur ve Nöralterapi birlikte uygulanabilir. Her iki metotta regülasyon üzerinde etki etmektedir. Her iki metotudun birbirine yakınlığı kombine tedavi edilebilirliğini göstermektedir. ‘Hangisinden vazgeçilebilir’ diye bir soru sorulacak olunursa sesli olarak Akupunktur diyebilirim.
Ancak ben 1992 yılından akupunktur eğitimini Almanya da tamamlamış bir hekim olmama rağmen kendi kliniğimde kombine terapiler uygulayan biriyim. Vücut Akupunktur noktalarına Akupunktur iğnesi tatbik etmiyeli çok zaman oldu. Prof. Dr. Dr. Herget’in aku nokatalrına kaupunktur iğnesi ile karşılaştırmalı procain uygulamaları sonuçu LA açık ara üstünlüğünü gözlemlediğimde beri bende LA uyguluyorum. Çünkü bu noktaların pek çoğu zaten trigger noktalardır. Hassas olmayan ve patolojik sinyal vermeyen bir noktanın uyarılmaması gerektiğini biliyorum.
Bu deneyimi öncelikle Prof. Herget olmak üzere, Felix Mann ve Jochen Gleditsch’ten edindim. Bunun yerine aktif bulduğum, zaten Nöralterapi mantığıyla uygulama yaparken tedavide etkinliğini düşündüğüm Akupunktur nokatasına da Lokal Anestezik enjeksiyonu yapmaktayım. Fakat mikrosistem Akupunkturu’nu sıklıkla kullanan bir hekim olarak patolojik bulduğum noktalara Akupunktur iğneleri tatbik ediyorum. Ağız içi Akupunkturu’nda ise sadece Nöralterapi için önemini bildiğim LA kullanıyorum.
Endikasyonların benzerliği kombine terapide terapi süresini kısaltmaktadır. Klasik Akupunktur yaklaşımıyla 15-20 seanslar sıkça tatbik edilirken Nöralterapi ile kombine edilen hastalarda çok daha kısa sürelerde iyileşme sağlanmaktadır. Nöralterapi’de ortalama yapılan uygulama sayıcı 4-5 seanstır.
Sonuç olarak Nöralterapi tek başına başarılı bir şekilde uygulanabilinen bir uygulama metotduyken diğer tamamlayıcı tıp metotlarıyla kombinede edilenebilir. Ancak Nöralterapi’nin etkisi, yaklaşımı, değerlendirmesi ve uygulanışı Akupunktur’dan farklıdır. Kendi başına bir disiplini olan bir metottur.
Gelişmiş Ülkülerde ve hatta Çin’de Akupunktur kürsülerinden ziyade Geleneksel Çin Tıbbı kürsüleri vardır. Nabız, dil teşhisinin yanı sıra tao felsefesinin yaklaşımı, beş elementin önemi, beslenme, fitoterapi, egzersiz, psikolojik destek ve belli arınma uygulamalarını birlikte kombine ederek uygularlar. Akupunktur’la tek başına çözüm biraz da bizim ülkemize has bir uygulama sanırım.
Prof. Dr. Dr. Herget ile çalıştığım zaman içinde edindiğim deneyim, gözlemim ve uzun zamandır Almanya başta olmak üzere Avusturya, Hollanda, İsviçre, Belçika ve Latin Amerika ülkelerindeki çalışmalar bunun böyle olduğunu göstermektedir.
Bir metodu bilmeden saldırmak veya aşağılamak biraz da Şark yaklaşımdır. Akupunktur ve Nöralterapi’nin ne olduğunu bilen ve bu konuda akademik çalışmaları olan biri olarak buradaki kafa karışıklığını gidermek veya iki metodun benzerlikleri ve farklılıklarını göstermek gibi bir yükümlülüğüm olduğunu düşünüyorum.
Akupunktur ile sadece bedene bir yerden yani yüzeyden etki sağlarken Nöralterapi ile çok daha farklı katmanlarda etki sağlamak mümkündür. Bunun daha sağlıklı anlaşılması adına aşağıdaki şemayı incelemenizi öneriyorum. Segmental seviyeler üzerindeki yeri açısından şekil XIII.18 bakmanızdan fayda var.
CEPES – Laser ®
CEPES – Laser ® çok yönlü bir terapi cihazıdır ve en fazla nöralterapi ve akupunktur uygulamalarında başarılıdır .
Özellikle iğne yapılmasından hoşlanmayan çocuklar ve yaşlılarda ağrısız akupunktur ve Nöralterapi imkanı sağlayan soft lazer kullanımı, ağız, baş, el, kulak ve vücut akupunkturunda , Head bölgelerinin, tetikleyici noktaların ve çakraların tedavisinde, yara izlerinin giderilmesinde ve duygusal kilitlenmelerin çözülmesinde tercih edilebilir.
Diş hekimliğinde, yara iyileşmesinin sağlanmasında ve spor tıbbı alanında da etkinliği oldukça iyidir.
CEPES – Laser ® insanın büyüme ve rejenerasyonunun idaresinden sorumlu olan biyolojik süreçleri hücresel düzeyde uyarır.
Fizyolojik nabız atımına sahip pulsatil bir manyetik alanın organizmanın derinliğine girme yeteneği çok daha iyidir ve lazer etkisini destekler! Aslında bu durumda Lazer sadece yol göstericidir, Manyetik alanın ise vücudun derinliğine ulaşması mümkündür. Hem vücudun kendisine ait biyolojik bilgilerin hem de vücudun dışından kullanılmak istenen maddelerin enformasyonlarının (örn. Homeopatik maddeler, ilaçlar, nozodlar, vücut kanı, alerjenler ve Bach çiçekleri) vücuda taşınmasını sağlayan bir sistemdir.
Bu yüzden yukarıda bahsedilen maddelerin dalga boylarının manyetik alan yolu ile vücuda girebilmesini sağlamak için CEPES – Laser ® içinde cam ampullerin konulabileceği vidalı bir yuva mevcuttur. Bu yuva aynı zamanda daha geniş deri alanlarının tedavisinde lazer ışığının daha geniş bir alana yayılmasını da sağlar.
CEPES – Laser ® tam olarak organizmanın biyoenerjik düzeyinde çalışma olanağı sağlar. Akupunktur noktalarına yöneltilmiş lazer ışını, meridyenler yolu ile iletilir. Fizyolojik nabız frekansında (9 Hz) atımlı bir manyetik alanın etki derinliği 30 cm. dir. Biyofotonik alanın titreşimli uyarısı ile lazer etkisini kesintisiz destekler.
Organizmanın duyarlılık eşiğine ulaşabilmek için, büyük bir lazer performansına gerek yoktur. Bu nedenle CEPES – Laser ® in yalnızca 0.5 mW gücü yeterli olmaktadır.
Bu bilgiler ışığında bakıldığında CEPES – Laser ® bildiğimiz lazerlerden etki bakımından çok daha farklı ve kapsamlıdır. Yalnızca Dr. rer. Nat. W. Ludwig tarafından, Tauberbischofheim Biyofizik enstitüsünde geliştirilmiş manyetik alan cihazları doğanın dengesine uygun ve doğru oranda ayarlanmış elektromanyetik biyoalan üretirler (Yin-Yang Dengesi). Ayrıca 64 esansiyel eser elementin frekans aralığı bu sistem aracılığı ile üretilebilmektedir.
Tedavi yaklaşımı
Kronik rahatsızlıklarda: İlk tercih NT, özellikle sorunun zamansal ilişkisi söz konuysa tercih NT olmalıdır. Ağrı tedavisinde de ilk tercih NT’dır. Bozucu alan kaynaklı rahatsızlıklarda yine ilk tercih NT olmalıdır. Terapi süresi kısa tutulmak isteniyorsa NT çok etkindir. Akupunkturla tedavide 10-20 seanslarla elde edilen sonuç NT ile 3-5 seansta sağlanmaktadır.
Akut rahatsızlıklarda: MAPS (mikrosistem akp.) ile başlanmalı. MAPS, Vücut Akupunkturu ve NT ile kombine edilebilir. Bu kombinasyon terapisi Hastalıklarla mücadelede daha Etkin bir yaklaşımdır. Enerji dengesizliğinde ve psikolojik rahatsızlıklarda MAPS ve VAK etkindir, ancak sorunun kaynağında zamansal bir ilişki söz konusuysa NT öncelikle kullanılmalıdır.
İğne fobisi olan hastalarda: NT uygulanacak lokalizasyonlara ve Akupunktur noktalarına soft lazer ile tedavi yapılması doğru olur. Ancak soft lazer kullanırken iyisi procain (Hömopatik) dalga boyunu Lazer+ Manyetik alan aracılığı ile hedefe gönderen Dr. Lüdwig’in geliştirdiği bir kombinasyon cihazı ile çalıştım.
Bu cihazla bildiğim en etkin soft lazer cihazından daha başarılı sonuçlar gözlemledim.
Bu yazı Dr. Hüseyin Nazlikul, M.D., PhD.'nin BARNAT 4 SAYISINDA YANINLANMIŞTIR.
Aynı makale Dr. Hüseyin Nazlikul, M.D., PhD.'nin Nöralterapi adlı kitabında da mevcuttur.
BOZUCU ALAN TEDAVİSİ NEDİR VE BUNA SOMUT BİR ÖRNEK VEREBİLİR MİSİNİZ?
Ameliyat sonrası ortaya çıkan nedbe dokuları pek çok hastalığa neden olmaktadır. Aksi ispat edilmedikçe tüm skarlar problem teşkil edebilirler.
Sadece nedbe dokuları değil, geçirilmiş bir hastalık, kullanılmış ilaç, bağırsak florasındaki bozukluk, yaşadığımız ev, içtiğimiz su, kullandığımız cep telefonu, geçirdiğimiz diş tedavileri, doğum ve özellikle sezaryen ile yapılan doğumlar, giydiğimiz elbiseler hepsi birer bozucu alan olabilir. Nöralterapi ana ilkelerinden biri bu bozucu alanları ortadan kaldırmaktır. Sezaryen sonrası yaşamları değişen pek çok kadın vardır. Modern tıp kapsamında bu insanlar yıllarca doktor doktor gezmektedirler. Her geçen gün ağrıları ve şikâyetleri değişmekte ve şiddetlenmektedir. Nöralterapi sayesinde çok kısa zaman içinde insanları sağlıklarına kavuşturmak mümkündür.
NÖRALTERAPİ HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİR?
Avrupa'da tüm ağrı tedavi merkezlerinde nöralterapi en sık uygulanan bir tedavi metodudur. Bu tedavi metodu sayesinde hastalar ağrılarıyla yaşamak zorunda kalmıyorlar. Bunların arasında Migren, gerilim tipi baş ağrısı, boyun sırt ve bel ağrıları, boyun ve bel fıtıkları, kulak çınlaması ve baş dönmeleri, unutkanlık, nevralji, organik fonksiyon bozuklukları, her türlü eklem fonksiyon bozukluğu ve ağrıları, spor yaralanmaları, varis ve selülit tedavisinde, uyku bozukluğu ve düzensizliğinde, bozucu alan tedavisi bunlardan bazılarıdır.
TÜRKİYE'DE NÖRALTERAPİ İLE İLGİLİ YAZILI KAYNAK VAR MI? VE İNSANLAR BUNA NASIL ULAŞACAKLAR?
Türkçe'de tamamlayıcı tıpta olduğu gibi Nöralterapi konusunda da yeteri kadar yazılı kaynak yoktur. Eğitim verdiğimiz hekimlere seminer kitapçığı veriyoruz. Bu konuda Türkçe olarak yazılmış sadece iki kaynak var ve bu kaynaklar bana ait. 2002 yılında Nobel Tıp Kitapevi tarafından yayınlanan Akupunktur-Tamamlayıcı Tıp Kitabım ve 2010 Mayıs ayında Nobel Kitapevinde Nöralterapi ders kitabım yayınlandı. Ayrıca benim öncülüğümde 2006 yıllından beri sürekli yayınlanan bir tamamlayıcı tıp dergisi var ve bu derginin adı BARNAT.
Dr. Hüseyin Nazlikul, M.D., PhD.
* NÖRALTERAPİ EĞİTİM KİTABI
NÖRALTERAPİ EĞİTİMİNİ KİM VERİYOR VE KATILACAK HEKİMLER SİZE NASIL ULAŞIYOR?
Ben tamamlayıcı tıp ve nöralterapi konusunda Federal Almanya'da eğitim aldım. Uzun yıllardır Uluslar arası Huneke'ye göre Nöral Terapi Cemiyetinin programına sadık kalarak, onların denetiminde seminerler veriyorum. 2004 yılında Türkiye'de ilk kez Nöralterapi Derneğini kurduk. Bu dernek Uluslararası Nöralterapi Cemiyeti tarafından kabul edilmiş Türkiye'deki tek dernektir. Uluslararası Nöralterapi derneğinin yönetim üyesi ve Türkiye'de kurulan derneğin kurucusu ve başkanıyım. Türkiye'de Nöralterapi eğitimi benim öncülüğümde verilmektedir. Türkiye’de Uluslararası geçerliliği olan Nöralterapi eğitimi verme yetkisi olan tek doktorum. Şimdiye değin Türkiye'de benim başkanlığımda 3 Uluslarası Nöralterapi Kongresi, 6 Sempozyum, 100'ün üzerinde en kısası 2 gün olmak üzere eğitimler ve Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın farklı ülkelerinde 5 kongre ve sempozyum gerçekleştirdik. Bu eğitimlere şimdiye değin 500 civarı Türk hekimi katıldı. Türkiye'de ehliyetli nöralterapi yapan tüm hekim listesi derneğin internet sayfasında mevcuttur.
NÖRALTERAPİ NEDİR?
Nöralterapi vejetatif diğer bir adıyla otonom sinir sistemine etki ederek vücudun iç dengesine kavuşmasını sağlayan lokal (bölgesel) bir enjeksiyon yöntemidir. Aynı zamanda vücudun tamir sistemlerini de harekete geçirerek bedenin kendi kendisini tedavi etmesine izin verir. Bu nedenle de etkileri kalıcıdır.
Vejetatif Sinir Sistemi = Otonom sinir sistemi: Vücudun tüm otonomik (istemsiz) işlevlerini düzenleyen sistemin bir parçasıdır. Kalbin çalışması, kan basıncının kontrol edilmesi, hormonların düzenlenmesi, sindirim sisteminin çalışması, bağırsak hareketleri, idrar çıkartılması, cinsel işlevler, adet görme, terleme ve vücut sıcaklığının ayarlanması gibi temel işlevler hep bu sistem aracılığıyla yapılmaktadır.
Bu sistemde bir düzensizlik olması, kalp çarpıntısı, tansiyon sorunları, sindirim problemleri, kabızlık ve ishal, hormon düzensizlikleri (buna bağlı üreme problemleri), adet düzensizlikleri, aşırı terleme veya aşırı sıcak hissetme veya çok üşüme gibi rahatsızlıkları oluşturmaktadır. Bu da bize hastalıkların otonom sinir sistemi üzerinden semptom verdiğinin ispatıdır.
Nöralterapi hastalıkların tedavisinin vejetatif sinir sistemi üzerinden tedavi edilebileceği anlamı çıkmaktadır. Nitekim nöralterapi bu sisteme etki ederek uygulanmaktadır. Bozulmuş olan sinir sisteminin düzenlenmesi üzerinde en etkin tedavi şeklidir. Almanya başta olmak üzere çok yaygın kullanılan bir tedavi şeklidir.
Uygulama sırasında yapılan enjeksiyonlar direk sinirler içine değil, sinirlerin en yoğun bulunduğu cilt altı bölgelerine yapılmaktadır. Bu nedenle yan etkisi yok denecek kadar azdır.
Cilt altındaki bu sinirler bir bilgi ağı (network) gibi tüm bedeni kapladığı için uyarının iletiminde bir sorun yaşanmamaktadır. Böylece vücudun iç dengesi sağlanmakta, hücreler üzerindeki olumsuz etki kaldırılmakta ve hücrelerin normal çalışması sağlanmaktadır. Bu noktada ağrı refleks arkını kıran, vücudunuzu toksinlerden temizleyen, tamamlayıcı tıp yöntemlerine ihtiyacınız var demektir. Bunların en önemlisi de nöralterapidir.
Nöralterapi ile 4 yıldır uğraşmaktayım. Her geçen gün daha da sevmeye başladım. Tedavilerde aldığım sonuçlar yüz güldürücü. Nöralterapi ile vücudu bir bütünsellik içinde ele alıp, zaman ilişkisini iyi değerlendirip, geçirilen travmalar, ameliyatlar ve bozucu alan olacak tüm unsurlar dikkate alınarak bir tedavi protokolü belirlenir. Segmental yaklaşım ve o bölgenin sempatik gangliyon ve inervasyon ilişkisi hesaba katılarak, uygulanan tedavi sonucu fayda görmeyen hastam yüzde 10’dan azdır. Bunlar da doku hasarı olmuş veya cerrahi endikasyon kapsamına girmiş vakalardı.
Fibromyalji, faset eklem sorunları, bel ağrıları, omuz ağrıları, uyuşma ve karıncalanma tarzı nörojenik sorunlarda , eklem ve kas ağrılarında ve migren gibi vasküler kaynaklı ağrılarda, trigeminal nevralji gibi oldukça zorlu vakalarda nöralterapiyi Türk hekimlerine ve hastalarına tavsiye ediyorum.
NÖRALTERAPİ TÜRKİYE'DE NE KADAR BİLİNİYOR ?
Nöralterapi Almanya başta olmak üzere Avrupa ve ABD'de yaygın uygulanan bir tedavi şeklidir. İsviçre Bern Üniversitesinde Nöralterapi Anabilim dalı vardır. Başında değerli dostum Prof. Dr. Lorenz Fischer bulunuyor. Türkiye'de bu tedavi şeklini altı yıl öncesine kadar sadece Almanya'da bulunmuş ve eğitimini almış hekimler uyguluyordu. Ancak altı yıldır Türkiye'de her geçen gün bu tedaviye ilgi gösteren ve hekimlerin eğitimine katıldığı bir tedavi şekli olmuştur.